KHK ile on binlerce kamu çalışanı işinden oldu. Polis, hakim, savcı, öğretmen ve diğer meslek gruplarından 140 binden fazla memur şu anda kendi mesleklerini yapamıyor. KHK ile insanların sadece hayatları değişmedi. Hayatı kesişenlerde oldu. Kahramanmaraş’ta ikamet eden KHK’lı Polis memuru Baykal Tunç ve KHK’lı öğretmen Selçuk Delibaş gibi. İki KHK’lı nasıl tanıştıklarını Euronews‘e anlattı.

Baykal Tunç, ihraç edilmesi öncesinde terörle mücadelede görevli özel hareket polisi olduğu dönemde “devrimci-sol terör örgütü şüphesiyle” Öğretmen Selçuk Delibaş’ın evine baskın düzenleyen ekibin içinde yer alıyordu. 2013’teki bu operasyonun üzerinden yıllar geçti ve siyasal görüşleri birbirine zıt iki devlet memurunun yolları kesişti.

Tunç ve Delibaş 2016 Temmuz’u sonrasında “terör örgütüyle irtibatlı olduğu suçlamasıyla” Kanun Hükmünde Kararnameyle (KHK) ihraç edildi, şimdi ikisi de insan hakları mücadelesi veriyor.

İki KHK mağduru Baykal Tunç ve Selçuk Delibaş ile İnsan Hakları Derneği (İHD) Kahramanmaraş Şubesi’nde biraya geldik.

Baykal Tunç, hükümetin 15 Temmuz darbe girişiminden sorumlu tuttuğu ve “FETÖ” olarak tanımladığı Gülen hareketiyle irtibatlı olduğu gerekçesiyle 701 sayılı KHK ile atılmış. Tunç, ağır cezada 5 ay süren yargılama sonucu beraat etmiş çiftçilik yaparak geçimini sağlıyor. İHD Merkez Yönetim Kurulu üyesi ve Kahramanmaraş Şube Başkanı olan Selçuk Delibaş ise “sosyalist ve muhalif kimliği” 675 sayılı KHK ile devlet memurluğundan ihraç edilmesi sonucunu doğurmuş.

Evine terör operasyonu düzenlediği öğretmenle insan hakları mücadelesi veriyor

2017 yılına kadar terörle mücadelede özel harekât polisi olarak görev yapan Tunç ve Delibaş terör şüphesiyle evine yapılan operasyonu ve şimdi birlikte verdikleri insan hakları mücadelesini anlattı.

Kendisini geçmişte milliyetçi muhafazakâr olarak tanımlayan Tunç, “Yıl 2013. Amirlerimiz bir gün önceden Selçuk Delibaş isimli bir öğretmenin evine operasyon düzenleneceği talimatını verdi. Biz geceden hazırlıklarımızı tamamladık. Sabahın erken saatlerinde Selçuk hocanın evin etrafını kuşattık. Özel harekâtçılar olarak ilk biz girecektik. Çatışma ihtimaline karşı gerekli tedbirleri aldık ve kar maskelerimizi taktık. Evin kapısını birkaç kez çalmamız sonucu açıldı. Açılmasaydı koçbaşıyla kapıyı kırıp girecektik. Kapıyı Selçuk hoca açtı. Bizi görür görmez ne olduğunu anlayamadı. Biz Savcılıktan aldığımız arama kararını göstererek evi aradık. Evde otistik bir çocuk olduğu bilgisini aldığımız için oldukça dikkatli davrandık ev araması sonrası Selçuk hocayı sorgulamak için götürdük” diye konuşuyor.

Geçmişte yaptıkların devletin bakış açısıyla örtüştüğü için normal olarak değerlendiren Tunç, “Şimdi devlet Selçuk hocayı da beni de aynı terör torbası içine koydu ve kamudaki görevlerimizden ihraç etti. Birkaç sene öncesine kadar terörist olarak gördüğüm, evine baskına gittiğim bir insan ile şimdi insan hakları için ortak mücadele ediyoruz. Her şeyin devletin bize gösterdiği gibi olmadığını karşı karşıya kaldığım suçlamalardan ve Selçuk hoca gibi dünya görüşü farklı insanları tanıyarak anladım” diyor.

“Devlet, dönem dönem ‘sakıncalı ya da terörist’ ilan ediyor”

Devletin kendi ideolojisi gibi düşünmeyen kesimleri dönem dönem sakıncalı ya da terörist ilan ettiğini belirten Selçuk Delibaş, evine terör operasyonu yapıldığı günü şöyle aktarıyor:

“Sabah evin kapısının şiddetle çalınmasıyla uyandım. Kapının merceğinden baktığımda kar maskeli kişileri gördüm. O an için apartmana hırsızların geldiğini ve soygun olduğunu düşündüm. Kapıyı açar açmaz uzun boylu polislerin kollarının arasında ayaklarımın yerden kesildiğini hatırlıyorum. Polisler bunun bir terör operasyonu olduğunu ve evi arama ve beni yakalama kararını olduğunu gösterdiler. Ev araması tamamlandıktan sonra sorgulanmak için polis merkezine götürüldüm.”

Sol görüşlü ve sendikal faaliyetlerde öncülük ettiği için güvenlik birimlerinin takibi altında olduğunu ve bu duruma alışık olduğunu söyleyen Delibaş, 2013 yılı içinde terör örgütü üyeliği suçlamasından yargılandığını ve beraat ettiğini belirtiyor.

“Hukuktan çıkan devlet mafya olur”

15 Temmuz sürecinden sonra ülkede hâkim olan baskıcı düzenin sağ, sol ve liberal kesimleri iktidara karşı ortak hak arayışı ve mücadelede birleştirdiğinin altını çizen Delibaş, “Devlet, hukuk, adalet ve demokrasiden uzaklaşınca örgütlü bir mafya olur. Bizim bir geleneğimiz var. Devleti biz bir ‘baba’ gibi gördük. Ama geldiğimiz noktada baba devlet özelliğini kaybetmiş muhalif kesimlere soykırıma varacak uygulamalar yapıyor. İktidardaki zihniyet bizi ağaç kabuğu yemeye mahkûm etti. Biz ağaç kabuğu yesek bile çocuklarımızın yememesi için birlikte mücadele edeceğiz. Bu mücadeleyi yaparken de birbirlerimize karşı ön yargılarımızı, geçmiş kimliklerimizi bir kenara bırakacağız. Benim evimi basan bir özel harekâtçıyla şu an aynı mücadeleyi veriyoruz, biz birbirimizi dinledik ve tanıdık aynı şeyleri düşünmesek de şimdi geleceği yaratmak için birlikte hareket ediyoruz.” İfadelerini kullanıyor.

“Mazlumun kimliğine bakmıyoruz”

Devletin, siyasi görüşleri ve düşüncelerinden dolayı kendi vatandaşlarını terörize etmek, toplumdan soyutlamak ve küçük düşürmekten kaçınmadığını savunan Baykal Tunç da, “Ben sağ taraftan, milliyetçi ülkücü bir taraftan geldim. İnsan Hakları Derneği bana göre teröristleri koruyup kollayan onları savunan bir örgüttü. Şimdi tanıdıkça şunu gördüm: İnsan Hakları Derneği’nde mazlumların kimliğine bakmıyoruz. Dini dili ırkı ne olursa olsun haksızlığa hukuksuzluğa uğrayanların hakları için mücadele ediyoruz, geleceğin Türkiye’si için” şeklinde konuşuyor.